Özel Haber: Durmuş Özke

90 yaşında olmasına rağmen Gönen Köy Enstitüsü günlerini dün gibi hatırlayan Meryem Altıntaş (1933) “12 yaşında Gönen’e gittim. Bildiğim her şeyi okulda öğrendim. Dört yıl sonra köyüme döndüm. Kız çocuğu okumaz diye bir daha göndermediler. Okulda meyvecilik, arıcılık, ipek böceği yetiştiriciliği, yemek yapma, dikiş ve müzik ile birçok el işi öğrendim” dedi. 

1945yılında amca kızlarının Gönen Köy Enstitüsüne kaydolmasıyla okul serüveni başlayan Meryem Altıntaş (Cengiz) “amcamın iki kızı Gönen Köy Enstitüsüne gitti. Bende ısrar ettim gitmek için. Önce karşı çıktılar ısrarımdan vazgeçmeyince beni de gönderdiler. 1945 yılından 1949 yılına kadar eğitim aldım. Her yerden gelen yüzlerce çocuktuk. Çoğumuz köylüydük, az bir memur çocuğu vardı, kalanlar hep köylerden gelmişti. Her işimizi kendimiz yapardık. Giydiğimiz pijamalara üniformalara kadar kendimiz diktik. Yemeğimizi kendimizi pişirdik hem ders gördük hem ürettik” dedi.

Herkesin Bir Vazifesi Olurdu             

Okulda her sınıfın her birimin sorumluluğu olduğunu belirten Altıntaş “okulda dersle birlikte birçok şeyin eğitimini de görüyorduk. Mesela her gün bir sınıf yemekhanede nöbetçi olur yemeğin pişmesine dağılmasına yardım ederlerdi. Başka bir sınıf dersleri dışında hayvanlara bakar, bir diğer sınıf meyve sebze yetiştirirdi. Giydiğimiz üniformaları da kendimiz dikerdik” dedi.

Kızsın Dediler Hayallerimi Çaldılar

Öğretmenlik Hayalim Yarım Kaldı

Okul yıllarında birlikte eğitim aldığı arkadaşlarının öğretmen olduğunu ve öğrendiklerini öğrencilere aktardıklarını belirten Meryem Altıntaş “ben son seneme gelince yazın köyüme geldim. O yaz beni göndermediler. Zaten kız çocuğu okumaz diye babama çok baskı yapıyorlardı. O yıl okula gidemedim ve mezun olamadım. Sonra Aydın’da hemşirelik okuluna gidecektim ona da izin vermediler. Öğretmen olmak istiyordum hayalim yarım kaldı” dedi.

Okuldan alındıktan hemen sonra evlendirildiğini anlatan Meryem Nine “okul hayatım bitince hemen evlendirdiler. 17 yaşında anca vardım. Yaşımı büyük dediler evlendirdiler. Evlendikten sonra Ömerli köyüne geldim. O zaman okuma yazma bilen nadir kişilerdendim. Eşim rahmetli de Çivril’de okula gitmiş o da okuma yazma bilirdi, akıllı ve zeki birisiydi.” Dedi.

Yerde Bulduğum Gazete Parçalarını Koynumda Saklardım

Okuma aşkı hiçbir zaman bitmeyen Meryem Altıntaş köyde çıkacak dedikodulardan korkusuna gazete kupürlerini nasıl sakladığını şu sözlerle ifade etti; “Köyde bazen yerde bulduğum gazete parçalarını alır hemen koynuma saklardım. Sonra eve gider onları okurdum. Çok dedikodu ederlerdi görenler alim mi olacaksın der dalga geçerlerdi. Öğrenmekten okumaktan hiç vazgeçmedim” dedi.

Köylünün Mektuplarını Yazardım

Köyde okuma bilen az sayıda kişiden biri olduğunu belirten Meryem Nine “okuma yazmam köylünün mektup işlerine çok faydalı oldu. Herkesin mektubunu ben yazar gelenlerini ben okurdum. O yönden çok sevildim ve saygı gördüm. Okulda öğrendiğim dikiş nakış, yemek, müzik ve el işi gibi bilgileri de kadınlara öğretmeye çalıştım” dedi.

Gerekirse Kuru Ekmek Yiyelim Ama Çocuklar Okusun

Okuma isteği ve enerjisini çocukları ile torunlarına aşıladığını belirten Meryem Nine “dört çocuğum oldu. Üçü kız biri oğlan. Oğlumu okuttum okusun diye mücadele ettim. Kızlarım içinde çok gayret ettim. Kocama gerekirse biz kuru ekmek yiyelim ama çocuklar okusun dedim. Çocuklarım okudu torunlarım okudu. Okul aşkımı çocuklarıma torunlarıma aşıladım” dedi.