Atatürkçü Düşünce Derneği Çivril Şubesi ‘100. Yılında Ku-vayı Milliye, Büyük Taarruz ve Çivril ’konulu panel düzenledi.
30 Ağustos Zafer Bayramı ve Milli Mücadelenin 100. yılı dolayısıyla Çivril ADD şubesi tarafından panel düzenlendi. Ziraat Odası toplantı salonunda düzenlenen panele konuşmacı olarak Doç. Dr. Mehmet Emin Elmacı, Dr. Süleyman Tüzün, Dr. Arif Güvenir ve Münir Sayhan katıldı.
Panelin açılış konuşmasını yapan ADD Çivril Şube başkanı İsmail Kaplan katılımcılara teşekkür ederek “ Cumhuriyetimiz için, ülkemiz için, geleceğimiz için en güzel reçetenin “Atatürk” olduğunu daha iyi anladığımız bu günlerde, panelimize katılarak destek verdiğiniz için hepinize teşekkür ederim” dedi.
Çivril ADD şubesi Milli mücadelenin 100. Yılı dolayısıyla bir panel düzenledi. Ziraat odası toplantı salonunda düzenlenen panel, saygı duruşu ve İstiklal marşının okunmasıyla başladı. Derneğin sosyal paylaşım sitelerindeki sayfalarından canlı yayınlanan panelde Milli Mücadele Ku-vayı Milliye ruhu ve Milli mücadelede Çivril’in katkılarının konuşuldu. Yaklaşık 2 saat süren panelde konuşmacılar, katılımcılardan gelen soruları da cevapladı.
Panele ADD şube başkanı İsmail Kaplan ile yönetim kurulu üyeleri, önceki dönem Belediye Başkanı Hakkı Aslan, CHP İlçe Başkanı Bedri Ataş, CHP Belediye meclis üyesi Nuran Şafak, ADD Genel denetleme kurulu Bşk. Yrd. Kemal Aslan, Bekilli CHP Belediye Başkan adayı Türkan Keyik, CHP Çivril belediye başkan adayı Ömer Köseoğlu ve dernek üyeleri katıldı.
Atatürkçü Düşünce Derneği GYK Üyesi Dr. Arif Güvener’in açılış konuşmasıyla başlayan panel konuşmacıların sunumuyla devam etti.
Dr. Arif Güvenir konuşmasında, “30 Ağustosun son 100 yılı savaşlarla geçmiş, 20.Yüzyılın başında Trablusgarp Savaşı, Başkan Savaşı ve Birinci Dünya Savaşında ekonomik ve insan gücü bakımından yıpranmış, öyle ki dışarıdan bakıldığında dokunsan yıkılacakmış gibi görünen bir toplum vardı.
Binlerce yıllık ordu geleceğine sahip Türk Milletinin küllerinden yeniden doğarak kazandığı büyük bir zaferdir.
Anadolu’nun işgali ardından, vatanın kurtulması için farklı fikirleri olan grupları tek bir hedefte, birleştirerek kurtuluşa götüren bir liderin başarısıdır. Kurtuluş Savaşını kutsallaştırmak için Türk Milletinin cinnet geçirmiş haliydi diyenlere, Büyük ‘’Taarruz tam bir hesap işidir, akıl ürünüdür diyen ‘’ bilge bir liderin hikayesidir. 30Ağustos, Haçlı Savaşlarının zaferle biten son perdesidir. Milattan önce 500 yılında başlayan Doğu batı savaşlarında, Akhalı’lara karşı, Truva’lıların kazandığı tarihi bir rövanştır. Osmanlı İmparatorluğunun gerilemeye başladığı, Viyana bozgunundan 239 yıl sonra yapılan ileri taarruz harekatıdır. Anadolu’nun sonsuza kadar Türk Yurdu olarak kalacağının dünya ya ilanıdır. Mazlum Milletlere örnek olan, emperyalizme karşı kazanılan ilk savaştır” ifadelerine yer verdi.
Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk ilkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsünden Doç.Dr.Mehmet Emin Elmacı online olarak katıldığı panelde 30 Ağustos Zaferinin önemi ve Kuvayi milliye hakkında bilgiler verdi. Mustafa Kemal Paşa’nın Kuvvayi Milliyenin İzmir’in işgali sonrası halkın içinden gelen bir tepki olarak başladığını söylediğini belirten Elmacı; kendisine Kuvva-yi Milliyenin ne olduğunu soran yaşlı bir köylüye de “Kuvvayi milliye sizin yastığınızın altındaki silahtı, biz onu kullanmanıza yardımcı oluyoruz” cevabını verdiğini ekledi. Elmacı, 30 Ağustos’taki büyük taarruzdan önce Atatürk’ün Ali Fethi Bey’i anlaşma için Avrupa’ya gönderdiğini ancak İngilizlerin oyalamaları üzerine kimsenin ummadığı bir anda büyük gizlilik içerisinde 26 Ağustos sabahı top atışlarıyla saldırıya geçildiğini belirtti.
Büyük taarruz ile 1699’daki toprak kaybı sonrası son savunma savaşı sayılan Sakarya muharebesinin ardından ilk kez emperyalist Batı devletlerine karşı bir taarruza geçildiğini ekleyen Elmacı bu zaferle Batının Türkleri Anadolu’dan atma hayallerinin de engellendiğini söyledi.
Konuşmasının sonunda Elmacı; 30 Ağustos zaferinin Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşuna giden yolu da açtığını, bu zafer kazanılmasaydı bugün çok farklı bir Türkiye’de yaşamak durumunda kalınacağını ekleyen Elmacı bu nedenle herkesin 100.yılındaki bu zaferin önemini bilmesi gerektiğini belirterek başta Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere tüm emeği geçenleri minnetle andığını söyleyerek konuşmasını bitirdi.
Öğretmen yerel tarih araştırmacısı Münir Seyhan “15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgal eden Yunan kuvvetleri kısa sürede işgal alanlarını genişletmeye başlar. Bu amaçla ocak ayının ilk haftası (1921) ÇİVRİL li işgal ederler. Bu bir keşif işgalidir. Kısa sürede geri çekilirler. 1 Nisan 1921 de ise kalıcı olan ikinci işgal başlar. Bugün Gökbaşlı damlarında 6,Akpınar ve bugün ki şehitler mevkiinde olmak üzere 9 kişi şehit edilir. Aynı günün akşamı ise Cabar köyümüz yakılır ve 83 kişi katledilir. İşgal öncesi günlerde ise Çivril Müdafaa i Hukuk Cemiyeti kurulmuş, başta Aydın cephesi olmak üzere pek çok yere asker ve ayni yardım yapılmıştır. 526 gün süren bu işgal, 30 Ağustos 1922 de Kocatepe’ de kazanılan büyük zaferle birlikte son bulmuştur. Bugün bize çifte zafer yaşatan başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm silah arkadaşlarına saygılarımı sunuyorum, şehitlerimize rahmet diliyorum. ADD Çivril şubesi olarak milli mücadele şehitlerimizi unutmadık. Bu şehitlerimizden 5 tanesinin günümüze ulaşan mezarlarını ve çevre düzenlemelerini yaptırdık.2006 yılında, bugün ki şehitler mevkinde yoğun bir katılımla açılışını yaptık. Bu vesile ile ilçemiz, bu gün ki resmi törenlerin yapıldığı bir şehitlik kazanmış oldu” dedi.
Hacettepe üniversitesi Atatürk ve inkılap tarihi enstitüsü emekli öğretim üyesi Dr. Süleyman Tüzün’de yaptığı konuşmada “Son zamanlarda Milli Mücadele’yi ve Milli Mücadele’de Atatürk’ün rolünü küçümseyen kişiler çoğaldı. Aslında bu düşüncedeki insanlar her zaman, hatta Atatürk’ün yaşadığı dönemde bile vardı ancak son yıllarda bunların sayıları ve cehaletten, gafletten ve hatta ihanetten kaynaklanan cüretleri, görünürlükleri arttı. Ancak her şeye rağmen Milli Mücadele bir tarihsel gerçektir ve Atatürk de onun önderidir. Varlığımızı ve cumhuriyetimizi Milli Mücadele’ye ve Atatürk’ün eğilip bükülmeyen, yanılmayan, aldatılamayan iradesine borçluyuz. Varlığımızın, bağımsızlığımızın ve özgürlüğümüzün temelinde bu gerçeklikler vardır. Şu soruyu kendimize sorabiliriz. Atatürk olmasaydı ne olurdu? Muhtemelen yine bir Milli Mücadele dönemi olurdu, ancak büyük bir ihtimalle mücadele böyle sonuçlanmazdı. Çünkü Atatürk birleştirici, toparlayıcı özelliğiyle Türk milletini bir hedefe yöneltip mücadeleyi başarıya ulaştırmış, sonraki kuşakların da peşinden gidecekleri bir hedefi göstermiştir o hedef çağdaş uygarlığın üzerine çıkmaktır. Türkiye gerçekten Atatürk’ün izini takip edenlerin öncülüğünde bir gün o hedefe mutlaka ulaşacaktır.” Dedi.