Çivril tarihinin tozlu sayfalarında yaptığımız yolculukta bu hafta Kocayaka Mahallesinde bulunan Şeyh Şibli’nin türbesindeyiz.
Yerel Tarih Araştırmacısı Münir Sayhan’ın değerli bilgilerine baş vurarak yaptığımız tarih yolculuğunda çok ilginç bilgiler edindik.
Bakınız Münir Sayhan’ın anlatımıyla Şeyh Şibli Türbesinin hikayesi nasılmış:
Çivril’e bağlı Kocayaka Mahallesinin güney kenarında yer alan ve halk arasında önceleri Şeyh Cüneydi Bağdadi Türbesi diye adlandırılan mekânda bulunuyoruz. Bahsettiğimiz köy Çivril’in en eski köylerinden birisi. Bu köyün kurulduğu dönemlerde Yakasomak köyünün, Yakacık Köyünün ve o dönemki adını Nefsiyaka köyü diye adlandırdığımız bu köyün kurulduğunu biliyoruz. O dönemdeki Yakacık Köyünün adı Sifliyaka diye geçiyor. Ulviyaka diye Yakasomak köyü adı geçiyor. Burası da Nefsiyaka geçiyor ama daha sonra Nefsiyaka Kocayaka’ya dönüşmüş.
Şuanda Kocayaka Köyünün sınırları içersindeyiz. Bizi buraya getiren daha önceden benim gelip gittiğim dönemlerinde de Şeyh Cüneydi Bağdadi türbesi diye adlandırdığımız türbenin 2005 yıllarında tadilat gördüğünü biliyorum. O zamanda duymuştum bunu. Fakat o tadilattan sonra türbede yatan kişinin adının farklı bir isimle telaffuz edildiğini öğrendim. Bunun üzerine araştırma yaptım. Bu dönemle ilgili üniversite hocaları ile de görüştüm. Şöyle çelişkiler var isterseniz onları paylaşayım.
Bundan 15 yıl önce buraya geldiğimizde Rahmetli olan bir hocamız vardı Şükrü Tekin Kaptan. Onunla beraber geldiğimizde türbenin adı Şeyh Yunis ya da Yunisi diye türbesi adlandırılıyordu. Hocam o tarihlerde bununla ilgili bir yazı yazdı. Aradan 5-6 yıl geçti. Ondan sonra yine bir vesile ile buraya geldik. Bu türbe bu görüldüğü şekliyle değildi. O zaman daha kiremitle kapalı, çevresi açık daha kötü bir durumdaydı. O haliyle türbenin kenarında bir kavak ağacı vardı. Bu kavak ağacının üzerinde bir levha yazılıydı. O levhada da Şeyh Cüneydi Bağdadi türbesi diye onun ismini gördük. Yine aradan 3-5 yıl geçtikten sonra o dönemlerde sağ olan yine yurtdışında çalışan gelen emekli olan İbrahim Sarıbalık diye bir amcamızın bu türbeyi restore edeceğini dolayısıyla geçmişteki atalarına bu şekilde borcunu ödeyeceğini söylüyor köyün ileri gelenlerine. Onlarda kabul ediyorlar. Ama nasıl bir araştırma yapıldı? Neye dayanarak isim değişikliğine gidildiyse bu sefer tekrar bir metamorfoz bir başkalaşıma uğruyor. Şeyh Cüneydi Bağdadi’nin talebesi Şeyh Şibli’ye ait olduğuna dair türbede yatan kişinin adı lanse ediliyor. Bunlar hem köyde yaşayan kişilerin kafasını karıştırıyor. Hem de bizim gibi yada akademisyen arkadaşların kafasını karıştırıyor. Nitekim biraz önce buraya gelirken yolda traktördeki bir köylüyü durdurduk. Maksatlı olarak türbenin adı ne diye sorduğumuzda bilemedi. Hatırlayamadı. Onlar bile bilemedi. Onlarda da kafa karışıklığı var. Şimdi taşları yerine oturtmak adına bildiklerimizden kronolojik sıralamaya göre gidersek Şeyh Cüneydi Bağdadi dediğimiz kişi adı üzerinde Bağdat’ta yaşayan ama 9.yy’da yaşayan ve bugün Bağdat’ta mezarı bulunan ve çok gösterişli sağlam türbesi bulunan bir zat-ı muhterem bahsettiğimiz kişi. Döneminde şeyhlik var. Sonuç itibariyle, dinsel bilgilere hakim birisi. Bunun 9.yy.’da yaşadığı sıralarda bundan ders alan, bunun talebesi olan Şey Şibli var. Burada gördüğünüz Şeyh Şibli adını biz tarihte bu şekilde görüyoruz. Şey Şibli de Cüneydi Bağdadi’nin öğrencisi fakat o da daha sonra hocasından edindiği bilgiler ve üzerine koyduklarıyla o da çevresinde dinsel kimliği ile tanınan birisi. Yine tarih kitaplarında Cüneydi Bağdadi’nin 9.yy. sonlarına doğru öldüğü bilinen bir şey. Bunun talebesi olan Şeyh Şibli’nin de 10.yy. ‘ın başlarında öldüğünü biliyoruz. Yani bunun anlamı şu. 901 ile başlayan yıllar 10.yy olarak kabul edilir. Yani 900’lü yılların başlarında da Şeyh Şibli’nin öldüğünü biliyoruz. Şeyh Şibli’nin türbesi de Şeyh Cüneydi Bağdadi’nin türbesi gibi yine muhteşem, korunaklı ve o da Bağdat’ta.
Şimdi o tarihten itibaren bunların Anadolu’ya gelmesi böyle bir olasılığın ne kadar var olacağını düşündüğümüzde biz Anadolu’nun 17 Eylül 1176 yılındaki Çivril’de Küfi Boğazında yapıldığını bildiğimiz bilim adamlarının söylediği Miryokefalon Savaşı ile birlikte Anadolu’nun tapusunun alındığını biliyoruz. Ama ilginçtir ki 1176 yılında bile biz o savaşı biz kazandık. Daha Çivril topraklarına Türkler yerleşmiyor. Böyle bir yerleşme durumu söz konusu değil. O tarihlerde de Akdağ Bizans’la Türkler arasında sınır oluşturuyor. Akdağ’ın Sandıklı tarafı Türklerin elinde, Selçukluların elinde, Akdağ’ın Çivril ovası tarafı halen daha Bizanslıların elinde. Peki, buraya ne zaman Türkler yerleşiyor? Bunun içinde elimizde belge olarak kabul edebileceğimiz bir kaynak var. Hacı Bektaşi Veli’nin menkıbeleri ya da Hacı Bektaşi Veli’nin menakıbesi diye adlandırılan bir kitabı var. O kitapta Hacı Bektaşi Velinin müritlerinden olduğunu bildiğimiz Hacım Sultan’ın önce Sandıklı’ya sonra Sivaslı’ya geldiğini biliyoruz. Burada o dönemlerde yaşayan Beycesultan ve Habibi Acem var. Habibi Acem’in türbesi bugün Çivril mezarlığında, Beycesultan da Antik Köye adını veren mezarlıkta yatan kişi. Bu kişiler Hacım Sultan’ın müritleri oluyor. Hacım Sultan’ın müritleri olan bu kişilerin ve Hacım Sultan’ın yaşadığı dönem belli. Ne zaman? 11.yy. Ne ile başlıyor? 1101 ile 1200 arası dolayısıyla 12. yüzyıl. Şimdi bu tarih 1210 ve 1280 bu Alperen diye bahsettiğimiz kişilerin Çivril’e gelip yerleştikleri ve bunların Çivril deki yerleşmenin ilk çekirdeğini oluşturduğunu biliyoruz. Hatta Tuncer Baykara’nın şöyle bir iddiası var. Beycesultan türbesi üzerinde olan o türbenin Denizli sınırları içerisinde Türklere ait en eski yapıt olduğunu söylüyor. Germiyanoğulları Beyliği dönemine de intikal eden bir yapı bu. Sonuç itibariyle bizim buralara Türk mührünü vurduğumuz dönemle Şibli’nin yada Cüneydi Bağdadi’nin yaşadığı dönem arasında 300 yıl var. Burada bir bilgi karışıklığı var. Başka bir kaynakta da 1780 yılları içine alan Osmanlı belgesinde şöyle bir bilgi geçiyor: Şeyh Cüneyt Tekkesi. Emircik’te ve Kocayaka’da bulunan Şeyh Cüneyt Tekkesi diye kavram var. Ben şunu anlıyorum bu bilgiden. Şeyh Cüneyt’e ait Çivril de tekkeler var. O tekkelerden birisi o bilgiye göre Kocayaka Mahallesinde birisi de Emircik Mahallesinde. Dolayısıyla bu tekkenin ismi Şeyh Cüneydi Bağdadi türbesinde yattığı iddia edilen kişiler ismiyle karıştırıyor diye düşünüyorum. Tekkenin adı Şeyh Cüneyt bana göre. Bugün duamızı ettiğimi mezarı başında bulunduğumuz kişi de o Şeyh Cüneyt denilen tekkenin Şeyhliğini yapan, belki en son şeyhliğini yapan muhterem, saygı duyulan, dini bilgileri iyi olan, köylüye ve bu çevrede yaşayan kişilere iyiliği güzelliği dokunan, dolayısıyla onların saygı duyduğu bir kişi. Böyle bir kişinin günümüzde de aynı saygıyı gördüğünü memnun ve mutlu olarak birlikte burada yaşadığını gördük. En azından bu mezarın korunması adına böyle bir şey yapılmış ama mimari açısından düşünürsek üzerinde yazılı tarih 2005 model bir türbe yapılmış. Her halde bu da 100 yıl sonra tarihi bir türbe durumuna gelir. Ama önemli olan bu tarihi süreç içerisinde bizim sahip çıktığımız, saygı duyduğumuz bu kişilerin kimler olabileceğine dair bilgiler paylaştık. Bizim insanımızın güzel tarafı tarihteki büyüklerine saygı gösteriyorlar. Onlara sağlığında saygı gösterdiği gibi, öldükten sonra da mezarlarına sahip çıkıyorlar. Biz de bunlardan ders alalım. Atalarımızın mezarlarına sahip çıkalım, onların mezarlıklarına bakalım. Sonuç itibariyle bir başka açıdan düşündüğümüzde türbeler, mezarlar Anadolu’nun tapusu olan, tapu senedi olan belgelerdir diye düşünüyorum.” dedi.
BİR MEZARIN YÖNÜ MÜSLÜMANLIK ÖLÇÜTÜ OLABİLİR Mİ?
Türbe içerisinde bulunan mezarın pusula yardımı ile yönüne bakıldığında Müslüman inanışa uygun olmadığı görülse de bu mezar yönünün ilk yapıldığında mı yoksa zaman içinde yenileme çalışmalarında yapılan bir kaydırmanın sonucunda mı bu yönü aldığı ise gizemini koruyor.
Mezar yönü ile ilgili verdiği bilgiler de ise Sayhan şunları kaydetti:
“Benim bildiğim kadarıyla Müslüman mezarlarında baş kısmının batıya, ayak kısımlarının doğuya dönük olması gerekiyor. Bu sırada da cenaze defnedilirken onun omuz kısmına biraz toprak konulur ve cenazenin kafasının güneye bakması sağlanılır. Yani buradan yola çıkılarak Müslüman mezarlarının doğu batı doğrultusunda uzandığını biliyorum. Ama biraz önce pusuladan yararlanarak bulmaya çalıştığımız bu türbedeki yatırın uzanış doğrultusuna baktığımızda kuzey-güney, doğu-batı değil. Böylede bir durum tespit ettik. Bunu din adamlarına da sormak lazım, altını doldurmak lazım bu bilginin. Ama pratik anlamda gördüğümüzde, arkeolog hocalarla gittiğimizde, antik döneme ait mezarlara baktığımızda biraz önceki dediğim bilgiyi doğruluyor. Kuzey –güney yönünde uzanıyor bu mezarlar. Ne kadar Müslüman mezarlarına gittiğimde tanık olduğum doğu-batı yönünde uzanıyor olmasıdır.
Bu bilgileri paylaşmak istedim. Sonuç itibariyle yazılanlar gelecek kuşağa kalıyor. Yanlış yazılırsa o yanlış yazılan bilgileri hafızadan düzetmek çok zor oluyor. Şimdi 1985 yılında Bütün Yönleriyle İlçemiz Çivril diye bir kitap çıkartıldı. O kitapta Çivril’in bulunduğu coğrafi enlemlerde boylam yerine enlem denilmiş, enlem yerine de boylam denilmiş. Maalesef 40 yıldır bütün resmi kayıtlarda da dâhil yani Kaymakamlığın internet sitesinde bile enlem yerine boylam ifadesi kullanılıyor, boylam yerine enlem ifadesi kullanılıyor. Birbirinden çok farklı kavramlar ortaya çıkıyor. Durum böyle olunca yanlışı bir yerden bir şekilde düzeltmek gerekir diye düşünüyorum. İnşallah düzeltiriz de.
Yani 12 yy. da olması muhtemel o dönemlerden günümüze kadar bu düşüncenin, İslami düşüncenin hayatta kalmasına günümüze kadar gelmesine vesile olmuş bir kişinin, zatın mezarının bulunduğu yerindeyiz. Onların üzeri bu şekilde yapılmadan önce yatır olarak adlandırılıyor halk dilinde. Yapıldıktan sonra da türbe olarak adlandırılıyor. Dolayısıyla sıradan insanlara türbe yapılmıyor. Buradaki kişi de sağlığında ciddi anlamda çevresindeki insanlara yol göstermiş irşad görevi yapmış kişilerdir. Şuanda da böyle muhterem, saygı değer, o günün koşullarında insanlara yardımcı olan bir zatın mezarının, türbesinin bulunduğu yerdeyiz. Ben bilgilerin paylaşıldıkça büyüyeceğini düşünüyorum. Dolayısıyla bende var olan bilgileri paylaşmak ve çevremde bu bilgilerin işe yaradığını görmekte beni mutlu ediyor.”