Merhaba
Zenginlik ve cömertliğiyle meşhur olmuş, çevresindeki insanları yedirip içirmekle, giydirip donatmakla nam salmış bir kişiye misafirleri için hazırlattığı sofranın başında oldukları bir anda şöyle sormuşlar; “Efendim, ne kadar cömertsiniz, acaba sizden daha cömert kimse var mıdır dünyada?” “Evet var” demiş cömert ve zengin kişi. Herkes birbirine şaşkınlık içinde bakmış, “Böyle biri var da bizim niye haberimiz yok, kimdir bu cömert kişi?” diye sormuşlar.“Anlatayım cömertlikte beni geçen kişiyi” demiş ve başlamış anlatmaya meşhur kişi. “Bir gün yaşadığım beldeden oldukça uzak bir yerde bir dağın eteklerinde avlanmaktaydım, hava bir anda bozuldu, şiddetli bir yağmur yağmaya başladı. Hazırlıksız yakalanmıştım, sığınacak bir yer bulamamış olmanın çaresizliği içerisindeydim. Yamaçlardan aşağı doğru sular akmaya başlamıştı, ümitsizlik içerisinde hızla dağın eteklerinden düz alanlara doğru yürüyordum. Uzakta bir kulübe gözüme ilişti, yönümü o tarafa çevirip hızımı artırdım. Bir süre sonra kulübenin kapısına ulaştım. Mütevazı kulübenin kapısını yüzündeki tebessümle bir çoban açtı, beni hemen içeri buyur etti. Öyle ıslanmış ve üşümüştüm ki adeta sıtma tutmuş bir hasta gibi titriyordum. Çoban, sobanın ateşini alevlendirip bana kuru elbiseler verdi, sobanın yanına yatak serip istirahat etmem için kulübeden ayrıldı. Kuru elbiseleri giyip yatağa uzandım, üzerimi sıkıca örttüm. Yorgun ve üşümüş bedenim ve gözlerim uykuya daha fazla mukavemet edemedi. Öyle derin uyumuşum ki başucumda bir sofra hazırlandığından hiç haberim olmamış. Uyandığımda çoban aynı tebessümle beni bu kez sofraya buyur etti. Ben uyurken kuzularından birini kesmiş, etini kebap edip sofraya koymuş. Kuzuyu tatlı bir sohbet eşliğinde yemeye başladık. Bana ikram edilen kuzunun böbreğini çok beğendiğimi söyledim, bir bahaneyle yanımdan ayrılan çoban bir süre sonra yedi tane daha kebap edilmiş böbrekle geri geldi, meğer hepsi sekiz tane kuzusu varmış. Mahcubiyet içinde yemeği tamamladıktan sonra çobanın yanından ayrılıp hemen köyüme geri döndüm. Ertesi gün de en güzellerinden seçilmiş 300 koyunu çobana yolladım” demiş. Dinleyenler; “Peki efendim, bu kişi nasıl oluyor da cömertlikte sizden önde oluyor? O size 8 koyun ikram ederken siz ona 300 koyun bağışlamışsınız!” “Elbette benden daha cömerttir zira ben on binlerce koyunum içinden 300 tanesini hediye ederken o 8 koyununun tamamını verdi.”
Cömert adamın malı cana şifadır demiş atalarımız. Bu deyim sadece sözde değil hakiki manasıyla da tecelli eder. Gönülden sunulmuş bir yarım elmayla gönül almak da mümkündür, şifa bulmak da. Gönülsüz ikram edilmiş bir yudum suyunise sağlıklı insanı hasta etme ihtimali vardır. Burada dikkat edilmesi gereken iki kavram var ki birçok kişi ile yaptığım mülakatlarda ifadelerden anladığım kadarıyla bu kavramlar birbiriyle karıştırılıyor.İnsanlar cömert olmak için zengin olmak gerektiği kanaatine sahip olmuşlar, hâlbuki bu kavramlar birbirinden ayrıdırlar. Nice ihtiyaç sahibi kişiler vardır ki bir lokma ekmeğini bölüşmeye can atarlarken,vâriyet içerisinde yaşadığı hâlde bir bardak çayı kimseye nasip olmamış niceleri de vardır.Zenginlik, daha cömert olabilmek adına sunulmuş iyi bir fırsattan ibarettir. Elbette bu fırsat; gönül yapmak, gönüllerde güller açtırmak gibi gayeleri olanlara mahsustur. İnsan ancak gönüllerde kendine yer bulduğunda insan olmak ve hayırla yâd edilmek vasfına erişir. Eğer tadını bilirseniz; ekmeği paylaşmak ekmekten daha lezzetlidir.
Cimrilik aslen din, kültür ve medeniyet dünyamız için hiç de hoş görülmeyen bir özellik. Örneklerine her zaman rastlamanın mümkün olduğu cömertlik hikâyelerinin yanında cimrilik vasfına sahip kişilerin hikâyeleri çok da dikkate alınacak bir hacme sahip değil. Şükürler olsun ki, tarihe mâl olmuş cimrilerden çok daha fazla sayıda cömert insanımız var. Anadolu kültürü malumunuz olduğu üzere bir toprak medeniyetidir. Toprak ise Âşık Veysel’in meşhur türküsünde betimlenmiş olduğu gibi; tevâzunun, mahfiyetin ve cömertliğin simgesidir. Türküde geçtiği şekliyle; toprağın karnını kazma ile bel ile yarsanız, yüzünü tırmık ile el ile yırtsanız da o sizi yine gül ile karşılar. İnsanımız da tıpkı hamurunun karıldığı toprak gibidir ve gül ile karşılar, gülerek karşılar yanına vardığınızda sizi. Doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine Anadolu’da hangi kapıyı çalsanız içecek suyunuzu, bir lokma da olsa size sunulacak ekmeğinizi bulursunuz. Anadolu toprakları bin yıldan beri cömert insanlarla doludur, cömertliğin anayurdudur.
***
Bir Kelime
Mahfiyet: Alçak gönüllü olma durumu, alçak gönüllülük.
***
Efendim, bir sonraki yazıda buluşana kadar hoşça bakın zâtınıza. Yolcu yolunda gerek, kalın sağlıcakla.