Ancak Narcissus diğer periler gibi Echo’ya da karşılık vermeyip onu reddedince, Echo üzüntüden gün geçtikçe zayıflamış ve sonunda ölmüştür. Ondan geriye sadece sesi kalmıştır. Bunu gören Tanrılar, Narcissus’a bir ceza vermeye karar verirler. Bir gün nehirden su içmek isteyen Narcissus, sudaki yansımasını bir su perisi sanır ve ona aşık olur. Aslında sudaki kendi yansımasına duyduğu bu aşka karşılık alamayan Narcissus, aynı Echo gibi günden güne erir ve sonunda ölür.
Narsisizm, genel olarak ‘kendini sevme’ olarak tanımlanmaktadır. Ancak kişinin kendini sevmesi, dengeli bir içsel dünyaya sahip olmasına ve dolayısıyla daha doyurucu ilişkiler yaşamasını sağlamaktadır. Patolojik narsisizm ise, kişinin özellikle yakın ilişkilerini, iş ve aile hayatını olumsuz yönde etkileyen bir kişilik yapılanmasına işaret eder. Bir diğer deyişle, narsisizm her insanda var olan sağlıklı bir yapıya işaret ederken; kişinin ilişkilerinde, iç dünyasında sorunlara neden olduğu noktada, patolojik narsisizmden bahsedilebilir.
Narsisistik bireyler; kendilerinin çok önemli olduğu duygusunu taşırlar. Sınırsız başarı, güç, zeka ve güzellik hayalleri kurarlar. Özel ve eşi bulunmaz biri olduklarına, ancak kendileri gibi özel insanlarla arkadaşlık edebileceklerine inanırlar. İlişkilerinde kabul görmeye, sevilmeye dair yoğun bir ihtiyaç hissederler. Güzellik, başarı, zeka gibi sahip oldukları değerler, diğer insanlar tarafından onaylanmayınca hayal kırıklığı yaşar ve yaşamdan keyif alamaz hale gelirler. Diğer insanlar tarafından hayal kırıklığına uğratıldıklarında ya da terk edildiklerinde, üzülmek yerine öfke ile tepki verirler. Sürekli olarak hayran olunmaya ihtiyaç duyarlarken, kendileri insanların duygularını anlamak ve empati kurmak konusunda ciddi sıkıntılar yaşarlar. Çoğunlukla diğer insanları kıskanırlar ya da diğer insanlar tarafından kıskanıldıklarına inanırlar.
İş ve arkadaşlık ilişkilerini daha az sorunla yürütebilseler de, en ciddi sıkıntıyı romantik ilişkiler içerisinde yaşarlar. Sıklıkla psikoterapiye başvurma nedenleri de, duygusal ilişkilerinde yaşadıkları sorunlardır. Bu kişiler, partnerlerini aşağılama ve kendilerini üstün görme eğilimindedirler. Ancak partnerlerinin güzel, çekici, başarılı ya da ünlü olması gibi, hayranlık uyandırıcı özelliklere sahip olmasını beklerler. Çünkü partnerlerinin bu özelliklere sahip olmasını, kendi mükemmel oluşlarının bir kanıtı gibi deneyimlerler. Partnerlerinin istek ve ihtiyaçlarına saygı duymazlar, iç dünyalarına dair bir merak hissetmezler. Kendi özelliklerine dair hayranlık duyulduğunu görmeye sürekli bir ihtiyaç duyarlar. Ulaşamadıkları bir insanla karşılaştıklarında, çok tutkulu bir aşık haline gelebilirlerken; o insanla bir ilişkiye başladıklarında ilgilerini kaybedip, sıkılabilirler. Terk edilmeye ve reddedilmeye karşı oldukça hassastırlar. İncindikleri durumlarda partnerlerini affetmek yerine onlardan uzaklaşma eğiliminde olurlar İlişkiyi karşılıklı yaşanan bir duygu alışverişi olarak görmek yerine partnerlerini; kendilerinin kibirli ve kayıtsız hallerini onaylamakla yükümlü bireyler olarak görürler.
Cinsellik, duygusal ilişkilerin bir diğer önemli öğesidir. Narsisistik bireyler cinsel hayatlarında da; partnerlerinin isteklerini önemsememe, kendi cinselliklerine abartılı özellikler yükleme gibi davranışlar sergileyebilirler. Cinselliği duygusal yakınlığın bir parçası olarak görmedikleri için, partnerlerini aldatmaya ve yeni cinsel maceralar aramaya daha eğilimli olurlar.
Günümüzde romantik bir ilişki kurabilmek, bu ilişkiyi yürütebilmek yeterince zor bir hale gelmişken; narsisistik bireyler için bir ilişki içerisinde kalabilmek, hayal kırıklığına uğradıklarında ya da terk edildiklerinde bu duygularla başa çıkabilmek çok daha zordur. Bu bireyler, ilişkilerinde partnerlerine duygusal bir yatırım yapmakta zorluk yaşarlar. Tüm bunlar narsisistik bireylerin sevme kapasitelerinin olmadığını akla getirmektedir. Aslında narsisistik bireyler bir başka insanı sevebilirler; ancak başkalarını da kendilerini olduğu kadar kötü sevdikleri söylenebilir.