Anayasamızın 2. maddesinde; “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” hükmü düzenlenmiştir.

Peki nedir bu hukuk devleti? Gerçekten hukuk devleti gereksinimlerini taşıyan bir ülkenin gerek yürütme, gerek yasama gerek yargı gerekse vatandaşlarının üzerine düşen yükümlülükleri bu haftaki yazımızda inceleyeceğiz.

Hukuk Devleti, vatandaşların hakkını tevdi eden, belirli bir zümrenin, belirli bir zümreye üstünlük kurmadığı, yurttaşların, yargı düzenine, yargı erklerine sualsiz itimat ettiği, gecikmeyen adaletin sirayet ettiği, toplum düzenini muhafaza eden en önemli erktir. Bakınız önemle belirtmek isterim ki; bir ülkenin ayakta kalmasını sağlayan, gelişmiş bir ülke, refah dolu yarınlara koşmasına zemin hazırlayan en önemli dinamikler, başta hukuk olmak üzere, ekonomik özgürlük ve nihayetinde tüm vatandaşların milli birlik ve bütünlük içerisinde ülke gelişimine katkı sağlamasından ileri gelmektedir.

Esasen hukuk ve ekonomi, ihtiva ettiği özellikler bakımından benzerlik göstermese de bir ülkenin var olması, geleceğe umut dolu yürümesi ve dışa bağımlı olmaması için bir bütünlük içerisinde olması gereken iki alandır. Zira hukuk güvenliğinin olmadığı hiçbir ülkede, sermaye sahibi yatırımcılar, o ülkeye yatırım yapmaktan çekinirler. Şöyle ki; en yüce hak olan, yaşam hakkının, Yatırımcısın, parasının güvende olmadığı hiçbir ülkeye yatırım yapılması gerek ekonomi bilimine gerekse hayatın olağan akışına tezatlık teşkil etmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti; tarihin altın sayfalarında da tescil edildiği üzere, asırlar süren bir devlet geleneğine sahip, hukuk nosyonu ve normları oturmuş bir milletin, nihayetinde demokrasiyle, eşitlik ile insan haklarıyla donatılmış, devlet mekanizmasında vücut bulmuş halidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin fikir babası Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet’in kurulmasına öncü eden zamanın hukukçuları, modern hukuk sistemlerine sahip olan devletlerin hukuk sistemini, tarih boyunca insanlığa adaletiyle nam salmış Türk Hukuk Sistemini kodifiye ederek harmanlamış ve gelişime, değişime açık bir şekilde bizlere miras bırakmıştır.

Değerli okurlar; hukukun temel ilkelerinden birisi “kuvvetler ayrılığı” ilkesidir. Kuvvetler ayrılığı; yasama, yürütme ve yargı organlarının birbirinden bağımsız karar verebilmesini sağlayan ancak birbirini denetleyen ülkenin temel kurumlarıdır.  Buradan kasıt, TBMM, hükümet ve Türk mahkemeleridir.  Dolayısıyla bir ülkenin temel kurumlarının birbirine müdahale etmemesi, sistemli bir şekilde çalışması da hukuk devleti ilkesinin zaruretlerinden birisidir. Ne yazık ki; Cumhuriyet tarihinde, iktidarı ele geçiren tüm siyasi erkler, yargıya müdahale etmek istemiş, yargı organlarının kararlarını kendi siyasi ikballeri uğruna göz ardı etmiştir. Bir coğrafyada yargı kararları, yargı erkini temsil eden hakim, savcı ve avukatların, münferit siyasi ortamlardan etkilenerek verdiği kararlar, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerinin önüne geçmektedir.  Bu güvenilmez ortamlarda ise ülke ekonomisi başta olmak üzere, ülkenin hakim olduğu tüm dinamikler olumsuz olarak etkilenmektedir.

PEKİ TOPLUM OLARAK NE YAPMALIYIZ ?
Üstünlerin hukukunu değil, hukukun üstünlüğünü savunmalıyız. Haksızlık gördüğümüzde dilsiz şeytan olmamalıyız. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet payidar olması yolunda üstümüze düşen vazifeleri yerine getirmeliyiz. Türk, milli güvenliğini, yaşama hakkını, ekonomik haklarını yaşamımızın öncü kavramları haline getirmeliyiz. Elbette hepimizin bir siyasi görüşü, ideolojisi vardır. Bir Türk Milliyetçisi vatansever olarak şunu söylemekte fayda görüyorum. Siyasi iktidarlar, iklimler değişir. Ahmet gider, Veli gelir. Emin olun ki, iktidar sahipleri değiştiğinde yeni gelen iktidarlar, kendi yandaşını koruyarak, onlara özgü bir hukuk sistemi şekillendirerek sizlerin hukuksuzlukla, geçim sıkıntılarıyla, eşitsizliklerle yaşamanıza yine neden olacaktır.  Bizler ülkesini seven vatanperverler olarak, kişisel menfaatlerimizi, toplum menfaatlerinden önde tutmayarak, Hakkın ve hukukun bekçileri olarak yaşamalı, torpile, iltimasa geçit vermeyerek, vatandaşlık ödevimizi yerine getirmeliyiz. İşte o zaman, yukarıdakiler bilir ki, bu toplum hukuk istiyor. Bu toplum ekonomik özgürlük içinde vatanın aydınlık, refah dolu yarınlara koşmasını istiyor bilinciyle hareket edecektir. Bu düşünceler ışığında;

Yaşasın Türk Milleti, Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti, Yaşasın Hukuk, Yaşasın Müreffeh dolu yarınlar…

Saygılarımla…

Av. Melih Nebi YAVUZ