Güssüm misafirleri kıl çadırımızın konuk odasına almış, kendisi de mutfakta öyle güzel tadına doyumsuz yemekler hazırlıyor ki. Sanırsınız “Oba Aşçılık Yüksek Okulu” mezunu, ama değil. Benim kayınbuba Cevat, “Gız çocukları okup da netçek varsın gocası baksın” deye okutmamış.

Murtaza Emmi ile hatunu Cevriye teyze de gelmişler. Cevriye teyze öz anamın sırdaşu...

—Vaayy efendim kimler gelmiş, şeref vermiş… Cevat Bubam, Dursun Anam, Cevriye teyzem, Murtaza Emmim, vaayy da benim yeğenlerim… Hoş gelmişseniz, şeref vermişseniz…

Böyüklerin ellerinden, küçüklerin de gözlerinden öpmüşem.

Her tarafı mis gibi kıl kokan kıl çadırımızda yer soframızda yemeklere çala kaşık dalmışız, Çataldilli Güssüm’ün sesi, “Len sümsük herif kalk su getir içem hemen” demez mi!

“Höst len ayı” diceksin, diyemiyorsun.

“2030’lu yıllarda “Ayı Gribi” (H2.N3) kesin senin gibi ayılar yüzünden” diye bağırmak, haykırmak istiyorsun o anda emme olmuyor, hiçbir şey yapamıyorsun. Bizim kıl çadıra yıldırım düşmüş gibiydi o an. Herkesin gözü üzerimde merak içinde, netçem? diye…

Baktım testi hemen Güssüm’ün yanında. Şeytan diyor ki, “Al testiyi kafasında parçala.” Eline alacaksın cımbızı dilinden tutacaksın, çıkaracaksın dışına ve çuvaldızla dikeceksin ağzını ki, bir daha, “Len herif su getir içem” diyemesin… Bu fantastik düşünceler beni gevşetti. Kalkmışım ayağa, “Vaayy da benim sultanım, bidenem, canım cigerim susamış mı?” diyerek almışım testiyi elime gabağın içine boşalttım suyu.

Gayınanam Dursun, Cevat bubama dedi ki:

—Len Cevat, tüü sana. Damadım gibi hele bi gabak su mu doldurdun da getirdün bana?

Gayınbuba Cevat çok kızdı bana:

—Seni erkek adam bilir idüm, içgüveysi kılıklı damat, tez zamanda boyun devrülesün.

—Ben gılıbık değilem buba, zaman “Geçim Ehli” olma zamanı.

Ölüyom ben sinirden emme yüzümde sahte bi tebessümle gayınanam Dursun’a baktım. Ve içimdeki ses dedi ki, “Ben sizin hepinizi cayır cayır çıra gibi yakmaz mıyım?”

Aklımın içinden geçenler beni öyle mesut ve bahtiyar ediyor ki, Dursun anama:

—Anacum, sen ne mübarek bir hatunsun böyle, her tarafından nurlar akayoru... Demek bu Cevat bubam senin gıymetünü bilmeyoru.

—Hayırlu damadum benim, bu alçak Cevat kim, gıymet bilmek kim?

—Öyle deme be ana, bubam seni çok seveyoru…

Seveyordu, sevemeyordu derken bir tartışma koptu ki…

Yemekler yenilince ırbığı elime almışım, bizim gocaman havluyu da omzuma atmışım. Önce Dursun anamdan başladım altta bir leğen var, ben ırbıkılan suyu döküyom onlar ellerini yüğüyo… Havluyu da veriyom siliyo.

Yemek bitti çay içiyoz. Ben dışarı çıktım bi cigara yaktım, düşünüyom. Ben bu Çataldilli Güssüm'ü pompalı tüfekle mi öldürsem, yosam bubamın dedesinden kalma kılıç ile mi dilim dilim doğrasam? diye.

Bizim bahçenin çiçeklerinin güllerini görünce gülümsedim. Hemen bir demet yaptım, arasına da gidişken otundan çaktırmadan serpiştirdim. Gittim hatuna:

—Canım, ciğerim. Sen bi çiçeksin emme seni doğuran mübarek anamın böyük hatırı için bu çiçekleri kabul edersen beni de çok mesut etmiş olursun.

Gayınanam Dursun başıylan gızına "al" diye işaret etti.

—Tüü Allah, dedi Cevat bubam. Ben seni erkek adamsın deye bilip gızımı verdim. Erkeklik kim, sen kimmişsin meğersem.

—Gadınlar çiçektir bubacım, deyip gidip elini öpmek istedim. Tersledi beni.

—Get ülen, dedi. Başıma bela olmadan get yanımdan.

Ezilmiş, itilmiş kakılmış, horlanmış bakışlarımla gaynanam Dursun’a bakıyordum ki, işte ne olduysa o an oldu. Olan bizim rametli ninemden kalma destiye oldu.

Kiziroğlu Dursun Hatun hışmıyla yerinden fırlayan gayınanam Dursun Ana; eline aldığı destiyi, “Yetti ülen Cevat yetti, biricik aslanlar gibi damadımı sana bu gadar ezdürtemem gari” deyip gayınbubam Cevat’ın kafasına vurdu…