Çevremizdeki insanlardan sık sık “Ben normal miyim?” “Bu durum normal mi?” “Bu davranışım normal mi?” gibi çeşitli sorular duymuşuzdur. Hatta sık sık kendimize de bu ve benzeri soruları soruyoruz. Bu soru bir nesil olarak hepimizin gündemini kurcalıyor.

Bu soruya cevap ararken öncelikli olarak normalin ne olduğuna karar vermeliyiz. Normal kelime olarak normdan türemiştir. Norm “yargılama ve değerlendirmenin kendisine göre yapıldığı ölçüt” anlamına gelmektedir. O halde normali ise bu ölçüte uyan olarak değerlendirebiliriz. Daha konuya attığımız ilk adımda konunun ne kadar değişken bir zeminde olduğunu görebiliriz. Ölçüt nedir veya kime göre hareket edilmelidir sorusu karşımıza her zaman çıkmaktadır. Ölçüt bu durumda biz oluyoruz. Toplum olarak belli yerlerde belli davranış kalıplarını onaylamakta, bazı davranış kalıplarını ise reddetmekteyiz. Elbette bu onaylama ve reddetme davranışı her kültürde ve her toplumda değişiklik göstermektedir. Sadece bu da değil durumu daha mikro düzeye getirdiğimizde çevremizdeki insanlarla alakalı “Bunu yapmasına hiç şaşırmadık” veya “Bu davranışı ondan hiç beklemezdim.” “Normal hali bu.” gibi çeşitli söylemlerde bulunuruz. Bireyleri daha önceki davranış kalıpları ile bir bütün olarak düşünür, davranışlarını karşılaştırarak yorumlarda bulunuruz.

Peki bize yapılan ve bizim de yaptığımız bu normal kalıpları hayatımızı nasıl etkiler? Aslında çok fark edilmese de hayatımızı büyük bir alanda etkileyen bu durum, bireylerde panik atak, depresyon, anksiyete, kendine yabancılaşma gibi birçok rahatsızlığın tetikleyicisi olabilmektedir. Dahası davranış kalıpları değiştikçe uzmanların da normal ve anormal davranış tanımları değişmekte ve süreç bu zemin üzerinde şekillenmektedir.

Eskiyi düşündüğümüzde, en basit örnek olarak; biriyle telefonda iletişime geçebilmek için bizim bir sabit hattımız ve telefonumuz olmalı, karşı tarafın da bir sabit hattı ve telefonu olmalı ve bütün bunlara ek olarak iletişime geçen ve cevaplayan kişilerin evde bulunması gerekliydi oysa şuan buna ihtiyacımız yok. İstediğimiz an istediğimiz insanla nerede olursa olsun iletişime geçebiliyoruz. Önceden ayda yılda bir çekilen fotoğraflar çıkartılır, yıllarca albümlerde saklanır, ailecek toplanılan zamanlarda bakılırdı. Şuanda ise hepimiz kendi albümümüzü dijital medyada oluşturuyor geniş bir kitleyle paylaşıyoruz. Hatta sırf iyi fotoğraflar çekildiği için bu işten para kazananlarla dolu etrafımız. Aslında normal bu kadar hızlı değişirken, normal ve anormal bile kesin çizgilerle ayrılmamışken sürekli normal davranış kalıbını aramamız hayatı kaçırmamıza ve tamamen biricik olmaktan çıkıp normal olmamıza sebep olabilir.

Kendimizi bütün bu normal anormal paradigmasının dışında değerlendirmek ilk adım olacaktır. Her birimizin hayatı farklı, seçimleri ve sonuçları farklı. Hepimizin yapığı tüm seçimler aslında normal olmak, iyi olmak ve hayatta mutlu olmak için şüphesiz. Burada elbette kendimizi toplumdan ayrı düşünemeyiz ve konu toplum olduğunda bir orta yol bulmaya çalışırız fakat sırf birilerinin bizi kabul etmesi, normal olarak adlandırması için de sevdiğimiz ve kişiliğimizi oluşturan şeylerden ayrı kalmak kabul edilebilir bir durum olarak görülmemektedir. Biz sadece bizim kulağımızda çalan şarkıyı duyuyoruz ve her bireyin kulağında bambaşka bir melodi çalıyor. Kendi melodimizle dans etmemiz kadar normal ne olabilir ki? Kendi hayat doğrularımıza göre üzülmeli, sevinmeli, ağlamalı, gülmeli, kızmalı, düşünmeli ve yaşamalıyız. Biz biriciğiz kendimizle barışık olmalı ve hayatımızı başkasına zarar vermeden içimizden geldiği gibi yaşamalıyız.

Normal nedir mi? İçimizden gelen ve başkasına zarar vermeyen her şey normaldir. Sağlıkla kalın. Haftaya başka bir konuda görüşmek üzere.