“Biz hiçbir kulumuzun rızkı bitmeden canını almayız.”
Darısı biten tavuklar, otu tükenen inekler ve rızkı kesilenler ölüyor.
Hani bir zamanlar yiyecek ekmeğimiz, giyecek elbisemiz, ayakkabımız, cebimizde yok paramız ama vatanı kurtarmak gibi hayallerimiz vardı.
Herhangi bir siyasi partiye, derneğe, cemaate üye değilim. Politika ile de ilgilenmiyorum. Vatanı kurtarmak gibi bir derdim de yok çok şükür. Zaten tanıdığım herkes bu işle meşgul.
Politika ile ilgilenmiyorum, dedim ya. Oysa bir zamanlar ilgileniyordum. O yıllarda bizim, “ağabey” dediğimiz büyüklerimiz vardı. Şimdi onlara ne mi oldu? Kimi belediye başkanı, kimi milletvekili, zamanla bakan, kimi de yeşil dolarları ceplerine doldurarak kapitalist oldu. Oysa ki biz, komünizme de kapitalizme de karşıydık…
Ne güzel demiş adam, “Siz zamanı değil, zaman sizi öldürür” diye.
Bizim “ağabey” dediğimiz, büyük bildiğimiz, en küçük isteklerini, “…başım gözüm üstüne…” deyip yapmaya çalıştığımız onlar, evet onların çoğu hem kendilerini kurtardılar, hem de vatanı…
Her şeyin bir başlama noktası olduğu gibi gün geliyor kırılma noktasını da yaşıyor insan. “Kırılma Fay Hattı” na tosladığında iki seçenek var. Ya her şeye rağmen devam ediyorsun, ya da bırakıyorsun.
Her ne kadar insan kelimesi, unuttuğunu hatırlayan anlamında ise de Adnan Menderes’in de dediği gibi, “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” deyip, unuttum o günlere ait her şeyi.
Zamanı gelince benimle birlikte hayallerim de yaşlandı. Yer aldığım, içinde bulunduğum tüm politik faaliyetlerime de tövbe ettim.
“Ey Yarabbi beni affet. Yaşamış ve yapmış olduğum tüm siyasi ve politik faaliyetlerden çok pişmanım, bir daha yapmayacağım inşa Allah” diyerek.